Ne için yaşar insan? Neyin peşinde tüketir ömrünü? Bir çocuğun minik elleriyle tuttuğu çok istediği bir oyuncağa bakarken gözlerinin ışıldamasıdır aslında yaşamın, dolayısıyla tüm hayatın, özeti. İster peşinden yıllarca koşulan bir başarı, isterse haklılığı sonunda ortaya çıkan bir insanın tatmin duygusu hepsi ama hepsi bir tür mutluluktur.
Evet insan hayat ormanında mutluluğu kucaklayan bir canlıdır sadece. Maddi veya manevi olsun hayalini kurduğu, özlem duyduğu ne varsa mutluluğa giden yolda birer patikadan başka bir şey değildir.
Çok şey değişti dünyada, kullandığımız araç-gereçler, oturduğumuz evler, kıyafetlerimiz, bizi taşıyan araçlar… evet neredeyse her şey değişti insan var olduğu günden beri. Peki neydi değişmeyen ilk insandan günümüze kadar hep istenen hep arzu edilen neydi* elbette mutlu olmaya duyulan engellenemez arzu.
Fakat mümkün mü mutlu olmak? Daha doğarken çığlık çığlığa ağlayan ve hayatının her anında savaşmak zorunda olduğu onlarca hatta yüzlerce problemi olan insan için. Daha çok küçükken uymak zorunda olduğu kurallarla tanışan, sonraki dönemlerde okul sıralarında not telaşına düşen, belki ailesinde anlam veremediği bir dolu olumsuzluk etrafını saran bir çocuk nasıl mutlu olabilir ki?
Kendini bir yetişkin olarak anlamlandırdığında kendi tercihlerine göre yaşayabilme gücünü hissettiğinde yani artık kurallarını kendi koymaya karar verebilecek yaşa geldiğinde bile mutlu olmasına engel olabilecek ne kadar çok şeyle karşılaşır bir düşünün. Misal ister misiniz? Ne iş yapmalıyım ne kadar kazanmalıyım, topluma ne vermeliyim, tüm bu koşturmacada kendim için tercih ettiğim değer yargılarıma nasıl ve ne ölçüde bağlı kalmalıyım…?
Diyelim ki güzel bir hayat kurdu kendine. Güzel bir iş, yeterli bir gelir, harika bir eş ve elit bir çevre. Her şey yolundayken bile hep bir adım önde olmayacak mı yaşantıdan. O peşinden koştuğun mutluluk sen tam yakaladım derken senden biraz daha uzağa kaçmayacak mı?
Size bir sır vereyim. İnsan mükemmel bir canlı olmasına rağmen, mükemmel bir yaşam için dünyada değildir. Her şeyden önce dünya denilen gezegen insanın mutlak mutluluğu için uygun bir yer değildir. Öyleyse mutluluğa ulaşabilmenin tek yolu öncelikle yaşamı daha sonra da mutluluğu yeniden tanımlamakla mümkün olabilir. İşte benim yaşam ve mutluluk tanımlarım:
Yaşam; insanın mükemmelliğe karşı çılgınca duyduğu arzuya akıllıca ve realist bir bakışa şekil verme sanatı. Mutluluk ise; elindeki malzeme ile en iyi eseri yapabildiğine inanan bir sanatkarın eserinin karşısına geçip tebessüm edebilme yüceliğidir.
Son söz,
Yaşlı adama hayatının son dakikalarını geçirdiği hasta yatağında bir ara gözlerini açtı. Etrafında endişe dolu gözlerle kendisine bakan çocukları ile bir an bakışıverdi. Derin bir nefes aldı ve dudaklarından son sözleri döküldü gözlerinde beliren mutluluk ışıltısı eşliğinde:
-evlatlarım çok az vaktim kaldı… evet ölüyorum ama sakın üzülmeyin çünkü hayat güzeldi ve ben mutlu bir adam olarak ölüyorum.
Yaşlı adam gözlerini kapattığında dudaklarında filizlenen tebessüm odada bulunan herkesin dudaklarında istem dışı bir tebessümle karşılık bulmuştu.
Ne mutlu bir son değil mi? giden ve tabi ki geride kalanlar için..